Sagrada Familia tek başına bir sanat eseri, tarihi bir anıt ve eşi benzeri olmayan bir yapı ya da belki de bir heykel.

Doğanın karşısında bir baş eğiş.

Doğanın gücüne inanan dahi bir mimar ve onun yaratıcılığına ve dehasına saygılı mimar ve sanatçıların nesiller boyu birbirine aktararak incelikle inşa etikleri ve halada yapımı süren “Bitmemiş kilise”, Sagrada Familia’nın hikayesi hayranlık uyandırıcı olduğu kadar büyük bir esin kaynağı.

Barcelona’nın göz bebeği Sagrada Familia, dahi mimar Antoni Gaudi projelendirdi ve ilk temel taşının yerleştirilmesinden bu güne, 140 senedir yapımı hala devam ediyor. Barcelona’da doğan beş nesil, bu kilisenin yükselişine şahitlik etti ve en az bir nesil daha son halini görmek için bekleyecek.

Sanat ve mimarlık tarihinin bu eşsiz eserinin ilk projelerini 1882’de Francisco de Paula del Villar, Neo-Gothik stilde hazırlamış ve binayı haç şeklinde bir plana oturtmuş.  Ancak 1883 yılında projeyi Gaudi ele alınca kendi natüralist tarzını projeye yansıtmaya başlamış.  Katalan Art-Nouveau akımının öncüsü olarak adlandırılan Gaudi organik formaları, heykelsi mimari tarzı ile projeye bambaşka bir şekle büründürmüş.

Bu sıra dışı eser uzaktan bakıldığında kumdan bir heykeli andırıyor. Katalan mimarın bu formlar için Kapadokya’daki peribacalarından esinlendiği söylentisi bizler için hoş bir bilgi.  Zarif kuleler, inşaat bittiğinde 18 adet olacak ve her biri dini kişiliklere atfedilmiş. Gaudi kulelerin en yükseğini 170 metre olarak tasarlayarak Barcelona’nın en yüksek noktası 172 metreyi geçmemeye özen göstermiş. Böylesine bir mütevazi bir mimar olan Gaudi öldüğünde bu kulelerden sadece bir tanesini görebilmiş.

Sagrada Familia’ya yaklaştıkça gözler kulelerden fasadlara kayıyor. Doğu, Batı ve güney olmak üzere üç cepheden oluşan Bazilikanın her cephesi başka bir hikâye anlatıyor.

Doğu Cephesinde Hz. İsa’nın Doğumu betimlenmiş.  GAUDİ hayattayken yapılan bu cephede mimarin imzasını görmek mümkün. Natüralist dokunuşlar, hayvan, çiçek figürleri arasında dini figürler ince bir zarafetle yerleşmiş.

Batı Cephesinde ise Hz. İsa'nın çilesi sembolize edilmiş. Gaudi tarzından farklı bir görünümüyle şaşırtıyor. Gaudi’nin yumuşak, organik ve ince formları burada daha köşeli bir şekil alıyor. Bu cephe Heykeltraş Subirachs tarafından yapılmış. Ve birçok kişi tarafından eleştirilmiş. Ama bence kollektif bir mimarinin ve değişik zaman dilimlerine yayılmış tasarım ve yapım aşamalarının sonucu olarak ortaya çıkan bu modernist karakter çok etkileyici olmuş.

Güney Cephesi İnsanlığın tanrıya yükselişini anlatıyor ve bittiğinde çok daha sade bir görünümü olacak. Cephenin inşaatı hala devam ediyor.

Sagrada Familia’nın muhteşem dış görüntüsünün etkisi altında içeriye doğru ilerlerken dışarıdaki tarzın iç mekânda da devam edeceği beklentisinde oluyor insan. Oysa dahi mimar bir kez daha şaşırtıyor. Yapı’nın dışında, cepheler ve kuleler Hıristiyanlık tarihi ve İncil’den hikayelerle bezenmiş, Gaudi’nin koyu Katolik tarafını gösteriyor. Kapıdan içeri doğru ilerlediğinizde bambaşka bir ortam sarıyor insanı. Dini öğeler yerini doğadan simgelere bırakıyor ve Gaudi’nin natüralist yaklaşımı özellikle burada kendini gösteriyor.

 

İçeride sanki bir ormanda geziyormuş hissine kapılıyorsunuz. Binayı taşıyan kolonlar birer ağaç gibi yükselip dallara ayrılıyor.

                        

Çeşitli taşlar kullanılarak yapılan kolonların hem renkleri hem de boyutları farklı bu da canlı ve hareketli bir görüntü yaratıyor. Kolonlardaki boyut ve renk farklılığı dekoratif bir kaygının sonucu değil, Gaudi’nin mimari dehasının yanında statik bilgisinin de göstergesi. Mimar kolonların taşıdığı yüke uygun taşlar ve uygun ölçüler seçmiş. Bu işlevsel seçim kolonların farklı ve doğal renkleri onlara gerçek ağaç görünümü vermiş. Yukarıya çıkıldığında ise ağaçların dalları taşıyıcı sistemin bir parçası olmuş.

İçerideki en etkileyici şey ise ışık.  Doğu ve batı cephesinde kullanılan renkli vitraylar güneşin doğuşundan batışına içeriyi farklı renklerle beziyor.

Doğu cephesinde güneşin doğuşunu simgeleyen mavi ve yeşilin tonları kullanılırken batı cephesinde kullanılan kırmızının tonlar güneş batışında içerisini kırmızıya boyuyor. Vitrayların güzelliği ve ışığın yarattığı büyülü atmosfer Sagrada Familya’yı başka bir boyuta taşıyor.

Gaudi’nin doğadan aldığı ilham baktığınız her yerde karşımıza çıkıyor. Salyangoz şeklinde ki merdivenler, kapılardaki yaprak figürlerinin arasına saklanmış böcekler, ağaç dallarının arasındaki süslemeler vs. dışarıda is her figürün arasında, camlarda ve hatta kulelerde doğadan bir parça görmek mümkün.

Yapraklarla kaplı kapıya yakından bakıldığında kelebek, böcek vs görmek mümkün

Gaudi doğaya öylesine saygılı ve gücüne inanmış ki “Geleceğin mimarları doğayı taklit edecekler çünkü bu mimarinin en doğru ve rasyonel kullanımı doğada saklı” diyerek kendinden sonra gelenlere öncülük etmek istemiş. Maalesef bugün insanlık doğayı o kadar hızla yok ediyor ki dilerim bir gün onun istediği gibi doğaya saygılı insanlar oluruz.

Gaudi 73 yaşında öldüğünde yarım kalmış bir Sagrada Familya bırakmış. Sadece bağışlardan gelen gelirle yapımına devam edilen  Sagrada Familia nın 2030 yılında tamamlanması planlanıyor. Umarım tasarımı yüzyıllara yayılan bir iş birliğinin sonucunu, bitmiş halini görecek kadar şanslı oluruz.

 

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı.

Yorum Yaz


En fazla 500 karakter. 500 karakter kaldı.